Post by Admin on Mar 30, 2020 0:59:31 GMT 3
(Sabah. Ev işlerine bakan kadının oğlu Andrea bir bardak sütle çörek getirir. Galileo, keyifli, giyinmektedir.)
GALİLEO : Masanın üstüne koy sütü; kitaplara dokunma sakın.
ANDREA : Sütçü parasını istiyormuş, annem dedi, vermezsek bir daha uğramayacakmış.
GALİLEO : (Batlamyus sisteminin bir maketini gösterir.) Bak ne var orada.
ANDREA : Nedir bu?
GALİLEO : Eskilere göre gökyüzünün haritası. Dünya'nın çevresinde yıldızların nasıl döndüğünü gösteriyor.
ANDREA : Nasıl?
GALİLEO : İnceleyelim bakalım. Ne görüyorsun?
ANDREA : Çemberler var, bir sürü.
GALİLEO : Kaç tane?
ANDREA : Sekiz.
-Krala biri su getirse ya.
-İyi misiniz?
-Majesteleri, iyi misiniz?
+İyiyim, iyiyim. Bu kış çok sert geçti.
-Evet, insanlar da çok sıkıntı çekmiş. En iyisi saraya dönelim.
+Ben iyiyim.
-Majesteleri, bu konuda kabinenin önerilerini zaten biliyorsunuz. Kritik bir dönemden geçiyoruz.
+Tamam, tamam. İyileşince gelirim.
GALİLEO : Venedik kentinin saygıdeğer büyükleri! Senatörler: Padova Üniversitenizde matematik öğretmeni ve Venedik Tersanesi’nin yönetmeni olarak, bugüne değin, öğretmenliğin yanı sıra, yararlı buluşlarımla Venedik Cumhuriyeti’ne parasal çıkar sağlamayı da kendime görev bildim. Bugün yepyeni bir buluşumu sunmak üzere derin saygıyla çıkıyorum karşınıza. Dürbün, ya da teleskop adını verebileceğimiz bu araç, bilimsel ve dinsel yüce ilkelerin ışığı altında, dünyaca ünlü büyük tersanenizde, yılmadan, usanmadan sürdürülen on yedi yıllık çalışma sonucu gerçekleştirilmiştir.(Kürsüden iner, Sagredo’nun yanına gelir. Alkışlara eğilerek selam verir.)
GALİLEO : (Usulca Sagredo’ya) Boşa ne çok zaman harcıyoruz.
SAGREDO : (Usulca) Kasabın borcunu ödeyebileceksin, dostum.
GALİLEO : Öyle. İyi para getirecek bunlara. (Alkışlara eğilir, selam verir.)
-Ne diyorsun, Alman tarihi hakkında düşündüklerimize bu da uyuyor.
+Öyle. Yine de onun istisna olmasını isterdim.
-Giordano Bruno gibi mi?
+Evet, Bruno gibi. Tarihle düşündüğümüz her şey bütün zaten.
-Proudhon ve sen sanırım o ikisi gibisiniz. Ama bu sefer sen hatırlanacaksın.
+Aynı şey değil çünkü. Kendimi bilmiyorum ama onun fikirleri işe yaramaz.
-Kalitesiz ama adamı dinliyorlar.
+Gerekenleri yanlış görüyor.
-"Hiç görenle görmeyen bir olur mu?"
+Ben de okudum. Haklı: "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?"
-Okumadığın bir şey pek yok herhalde. İkimiz de daha iyi biliyoruz ama devrimi onlar yapacak gibi duruyor.
+Sen söylediğim adamlarla konuştun mu?
-Yok, yarın konuşacağım.
+Devrimi onlar yapsalar da devletsiz olmaz, şimdi olmaz. Proudhon'un aklı değişimleri kavrayamıyor. Avrupa'nın bize ihtiyacı olacak.
-Devrim olursa, kazanırsak...
+Devrim olacak, işçiler kazanacak. Bir krize doğru ilerliyoruz ve devletler yetersiz kalıyor.
-"Gece aç yatıp sabah kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim."
+Ortadoğu'dan güzel şeyler de çıkıyor.
Pour: Elisabeth
De: Yenişehirli Âsım
J'espère que tu n'es pas tombé malade. Il faisait assez froid. Pourriez-vous améliorer vos compétences en turc? Birkaç hafta hasta yatağından çıkamasam da daha öncesinde katıldığım bir konferansta Avrupalı hükümdarların acziyetine bizzat tanıklık ettim. Daha Fransa ve Birleşik Krallık arasındaki bir sıkıntıyı aşağılık gördükleri bizler olmadan çözemeyenlerin Viyana'da büyük bir kibirle oturttukları konferanslar sistemi de çok yakında çökecektir. Yakın zamanda Paris'e varan savaş, bolca kan dökülmeden duracak gibi gözükmüyor. Her ne kadar parlamentolar modern çağın bir gereği olup halkla bir yakınlaşma sağlasalar da burjuva sınıfın parlamentolar üzerindeki etkisi tabandan tepeye etkileşimin önünü kesiyor: Biz bu konuda diğerlerinden çok daha avantajlıyız. Ezilen âyan sınıfıyla birlikte ne bir feodal ne de bir burjuva sınıfının kaldığı devletimizde zannım odur ki halkın temsili daha doğrudan bir şekilde meydana gelebilir. Lâkin bunda da sıkıntı barizdir, halk okuma bilmez. Burada bilenlerden üçü beşi arada kahvehanelere girip muhabbetlere katılıyorlar. Proudhoncular, liberaller ve muhafazakârların ateşli tartışmaları halka da iniyor. Tersi yönde bir ilerleyiş de söz konusu, diye eklemek isterim, halkın sıkıntıları da -misâl soğuk havaların ekinlere zararı- tabandan bu ideologlara ulaşıyor. Bizim kahvehaneler keşke bunların onda biri olabilse.
+Öyle. Yine de onun istisna olmasını isterdim.
-Giordano Bruno gibi mi?
+Evet, Bruno gibi. Tarihle düşündüğümüz her şey bütün zaten.
-Proudhon ve sen sanırım o ikisi gibisiniz. Ama bu sefer sen hatırlanacaksın.
+Aynı şey değil çünkü. Kendimi bilmiyorum ama onun fikirleri işe yaramaz.
-Kalitesiz ama adamı dinliyorlar.
+Gerekenleri yanlış görüyor.
-"Hiç görenle görmeyen bir olur mu?"
+Ben de okudum. Haklı: "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?"
-Okumadığın bir şey pek yok herhalde. İkimiz de daha iyi biliyoruz ama devrimi onlar yapacak gibi duruyor.
+Sen söylediğim adamlarla konuştun mu?
-Yok, yarın konuşacağım.
+Devrimi onlar yapsalar da devletsiz olmaz, şimdi olmaz. Proudhon'un aklı değişimleri kavrayamıyor. Avrupa'nın bize ihtiyacı olacak.
-Devrim olursa, kazanırsak...
+Devrim olacak, işçiler kazanacak. Bir krize doğru ilerliyoruz ve devletler yetersiz kalıyor.
-"Gece aç yatıp sabah kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim."
+Ortadoğu'dan güzel şeyler de çıkıyor.
Pour: Elisabeth
De: Yenişehirli Âsım
J'espère que tu n'es pas tombé malade. Il faisait assez froid. Pourriez-vous améliorer vos compétences en turc? Birkaç hafta hasta yatağından çıkamasam da daha öncesinde katıldığım bir konferansta Avrupalı hükümdarların acziyetine bizzat tanıklık ettim. Daha Fransa ve Birleşik Krallık arasındaki bir sıkıntıyı aşağılık gördükleri bizler olmadan çözemeyenlerin Viyana'da büyük bir kibirle oturttukları konferanslar sistemi de çok yakında çökecektir. Yakın zamanda Paris'e varan savaş, bolca kan dökülmeden duracak gibi gözükmüyor. Her ne kadar parlamentolar modern çağın bir gereği olup halkla bir yakınlaşma sağlasalar da burjuva sınıfın parlamentolar üzerindeki etkisi tabandan tepeye etkileşimin önünü kesiyor: Biz bu konuda diğerlerinden çok daha avantajlıyız. Ezilen âyan sınıfıyla birlikte ne bir feodal ne de bir burjuva sınıfının kaldığı devletimizde zannım odur ki halkın temsili daha doğrudan bir şekilde meydana gelebilir. Lâkin bunda da sıkıntı barizdir, halk okuma bilmez. Burada bilenlerden üçü beşi arada kahvehanelere girip muhabbetlere katılıyorlar. Proudhoncular, liberaller ve muhafazakârların ateşli tartışmaları halka da iniyor. Tersi yönde bir ilerleyiş de söz konusu, diye eklemek isterim, halkın sıkıntıları da -misâl soğuk havaların ekinlere zararı- tabandan bu ideologlara ulaşıyor. Bizim kahvehaneler keşke bunların onda biri olabilse.