Post by Admin on Jun 22, 2019 22:49:11 GMT 3
Görülüyor ki hamakat sade ahmaklara değil, akıllı olduğunu sananlara da hükmediyor!
Yüzyılın ilk yarısı sona ererken 1450 yılı bizi kana susamış İspanyollar, balçıkla sıvanmış İngilizler, düzenbaz Bohemler ve çıldırmakta olan Müslümanlarla -deliliğe övgüyle- bırakıyor. Mantıklı kararlar, hesaplı ulusalcılıklar ve hatta kişisel çıkarlar bile önceki yarıda ölüp bitmiş gözükürken Avrupa'yı belki de Roma'nın çöküşünden beri yapacağı en etkili seçimler silsilesi bekliyor.
Cennetin Krallığı'nı yeryüzüne indirme konusunda kararlı Papalık'ın ahtapot kolları bulunduğu her yerde gevşiyor. Avignon Piskoposu, Birleşik Krallık'a bağlılığını ilan ederken ne Aragon ne de Portekiz onun kutsal emirlerini yerine getirmekte pek niyetli görünmüyor. Yeryüzüne inen hükümranlık belki cennetin değil ama İtalya'nın anahtarını ellerinden kaçırabilir gibi. Kuzeyde gittikçe kuvvetlenen Milano, hâlen Fransa'da olan d'Anjou ailesi ve tabii ki Papalık; Aragon buradaki topraklarını terk etmek zorunda kalmış ve Avusturya da gözlerini Müslümanlar'a dikmişken kartlarını oynayabilir.
Seçim elbette yalnızca İtalya üzerinde olmayacak, her ne kadar işler şimdiye dek pek iyi gitmiş de olsa Birleşik Krallık'ı da kuruluşunun ardından alacağı ilk kritik kararlar bekliyor. Yeminli bir düşmanı kendi müttefiği hâline getirip daha sonra da Fransa'da zafer üstüne zafer alan Kral, bu kez komşularındaki tonla sıkıntı ve memleketi doğal sınırlarına yaklaşırken seçilecek yeni rotalar arıyor. Konumu her ne kadar şimdilik güvenli gözükse de İber'de, İskoçya'da ve belki İtalya'da olacakları sonuçları onun kapısını da çalacaktır.
Gerçek bir seçimin sohbetiyse yalnızca tek bir yerde -Kuzey Almanya'da- yapılıyor. Saksonya'da oturup ocağında türlü türlü komplolar pişiren seçmen prens, her ne kadar Macaristan'da alınan kanlı zaferle biraz kendine gelmiş olsa da, aklında imparatorluk tacını daha çok hak edecek birine takmak var. Bu isteklerini gittikçe daha yüksek homurtularla dile getirse de yüzlerce prensliğin içinde sesi, İmparator'a ulaşamıyor gibi görünüyor.
Arkasına dağları çoktan almış bir adam, üzerinde kanların yapıştığı zırhının içinden sırıtarak ağır Alman aksanlı Fransızca'yla "Her şey çok güzel olacak." diyor. Karşısındaki ses seçimini yapmış gözüküyor: "Daha da."
En nihayet umudun son kıvılcımı da sönüp bir hiç uğruna telef olduklarını fark ettiklerinde şu lakırdı ile avunurlar:
"Büyük işlerde niyet etmek yeter!"