Post by Avusturya on Jun 14, 2019 22:35:08 GMT 3
Kastilya Kralı John II
Boynunu hafifçe tuttu, ağrıdığını hissediyordu. Neredeyse bir aydır at üstündeydi. Dağ bayır demeden her yerde kralını aramıştı ve şimdi ise onu kurtarmıştı -kalbinde filizlenen ufak bir gururla beraber- bir haftalık yolun ardından Madrid'e varmışlardı. "Kral kurtuldu ama ya sonrası?" düşünceleri içerisinde yatağında uyuyakaldı.
"...efendim uyanmalısınız, majesteleri sizi görmek istiyorlar." gözlerini hafifçe aralayıp yanındaki silüete başını salladı. Adam çıktıktan sonra üstüne kıyafetlerini giyinip kapıyı araladı. Kralın odasına giden, aslında kısa olan, yol sanki hiç bitmeyecekmiş gibi hissettirdi. Nihayet vardığında ise yoldaki geçen zamanı tercih etmesi gerektiğini düşündü ve sesli bir nefes aldı. Neden çağırıldığından emin olamamak onu tedirgin etmişti, bu sırada içeriden sanki geldiğini görmüşçesine "Gel!" sesi duyuldu. İçeri girdi soylu Don Álvaro, ve işte, kralı karşısındaydı.
"Beni emretmişsiniz" dedi cılız bir sesle. Ancak kral arkası dönük ve pek ilgilenmiyor gibiydi. Camdan dışarı bakıyor ve bir ezgiyi mırıldanıyordu. Dakikalarca süren sessizliğin ardından "Demek hala duyamadın, Don Álvaro?" diyerek arkasını döndü Kastilya'nın Kralı. Álvaro anlamamıştı, çünkü neyi dinlemesi gerektiğini bilmiyordu, yine de "Duyamadım." demekle yetindi. Kralın tebessümünün ardından "Aceleci olma Don Álvaro, duyacaksın. Hatta sen dinleteceksin. " Gereksiz tedirginliği üzerinden atamadan konuştu Álvaro, "Neyi duydunuz efendim, bir şarkı mıydı?" diye sordu. Kralı onaylarcasına kafasını salladı ve tekrar arkasını dönüp şarkıya kulak kesildi. "Ya notalarını görüyor musun Álvaro?" diye sordu. Álvaro hem bu kadar tedirgin olup hem de bu kadar merakta kalacağı başka bir anın olmayacağını düşünecekti ömrünün geri kalanında. Cılız bir sesten tekrar "Bana siz anlatabilirsiniz, Majesteleri." cevabı geldi. Kral öksürdü, cevabın bu olacağını biliyor gibiydi. "Kılıçların çarpışmasından çıkan o tiz ses, okların yaylardan fırlarken rüzgarı andıran ezgisi ve..." Cevabı biliyordu Don Álvaro, ve tamamladı.
"...efendim uyanmalısınız, majesteleri sizi görmek istiyorlar." gözlerini hafifçe aralayıp yanındaki silüete başını salladı. Adam çıktıktan sonra üstüne kıyafetlerini giyinip kapıyı araladı. Kralın odasına giden, aslında kısa olan, yol sanki hiç bitmeyecekmiş gibi hissettirdi. Nihayet vardığında ise yoldaki geçen zamanı tercih etmesi gerektiğini düşündü ve sesli bir nefes aldı. Neden çağırıldığından emin olamamak onu tedirgin etmişti, bu sırada içeriden sanki geldiğini görmüşçesine "Gel!" sesi duyuldu. İçeri girdi soylu Don Álvaro, ve işte, kralı karşısındaydı.
"Beni emretmişsiniz" dedi cılız bir sesle. Ancak kral arkası dönük ve pek ilgilenmiyor gibiydi. Camdan dışarı bakıyor ve bir ezgiyi mırıldanıyordu. Dakikalarca süren sessizliğin ardından "Demek hala duyamadın, Don Álvaro?" diyerek arkasını döndü Kastilya'nın Kralı. Álvaro anlamamıştı, çünkü neyi dinlemesi gerektiğini bilmiyordu, yine de "Duyamadım." demekle yetindi. Kralın tebessümünün ardından "Aceleci olma Don Álvaro, duyacaksın. Hatta sen dinleteceksin. " Gereksiz tedirginliği üzerinden atamadan konuştu Álvaro, "Neyi duydunuz efendim, bir şarkı mıydı?" diye sordu. Kralı onaylarcasına kafasını salladı ve tekrar arkasını dönüp şarkıya kulak kesildi. "Ya notalarını görüyor musun Álvaro?" diye sordu. Álvaro hem bu kadar tedirgin olup hem de bu kadar merakta kalacağı başka bir anın olmayacağını düşünecekti ömrünün geri kalanında. Cılız bir sesten tekrar "Bana siz anlatabilirsiniz, Majesteleri." cevabı geldi. Kral öksürdü, cevabın bu olacağını biliyor gibiydi. "Kılıçların çarpışmasından çıkan o tiz ses, okların yaylardan fırlarken rüzgarı andıran ezgisi ve..." Cevabı biliyordu Don Álvaro, ve tamamladı.
"...düşmanlarımızın çığlıkları."